SPOR VE EĞLENCENİN ADRESİ
  Ana Sayfa
 
Merhaba, bu siteni Sitene Giris den değiştirebilirsin! Sitenle iyi eğlenceler! Benjamin Lochmann Webmaster bedava-sitem.comSehitler Ölmez
Ozan Arif'in Tek Sitesi! - www.ozanarif.biz
Merhaba huseyin_sipahi Temmuz 24, 2008, 02:34:36 ÖS *
Yeni Gönderilen Mesajları Göster.
Mesajlarıma Yazılan Yeni Cevapları Göster.
Online olduğunuz toplam süre: 20 saat ve 35 dakika.
 
    Ana Sayfa   Yardım Ara Profil Mesajlarım Takvim Üyeler Çıkış  

Ozan Arif
Sitemizin gelişmesi için desteklerinizi bekliyoruz. İlgili her türlü dokümanı lütfen forumumuza ekleyiniz.
Sayfa: [1]
  Yanıtla  |  Haberdar et  |  Okunmadı olarak say  |  Bu Konuyu Gönder  |  Yazdır  
Gönderen Konu: DARBELER  (Okunma Sayısı 20 defa)
huseyin_sipahi ve 0 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
huseyin_sipahi
Editör
***
Online Online

Mesaj Sayısı: 155


uçkur sevdası değil turan sevdası aslanım


Üyelik Bilgileri WWW E-Posta Özel Mesaj (Online)
« : Temmuz 15, 2008, 01:17:57 ÖS »
Bu mesajı alıntı ile cevaplaAlıntı Mesajı değiştirDeğiştir Mesajı SilSil

bu makaleyi yoğun çabalarım ve derin araştırmalarım  sonucu bazı yerlerini alıntı yaparak hazırladım arz ederim Bu makalede, Türk milliyetçilerinin ve MHP’nin, siyasi olaylarda tarih boyunca nasıl bir rol oynadığını irdelemeye çalışacağız. Milliyetçileri kendi hedefleri doğrultusunda yönlendirmeye çalışanlara karşı, artık Devlet Bahçeli ve MHP’nin “Yeter artık” çıkışı göstermeye başladığını anlatmaya gayret edeceğiz. Bazı yanlış anlaşılmaların önüne geçebilmek için önceden şöyle bir açıklamayı gerekli görüyorum. Bu makaleden amacımız; milliyetçiliğin olumsuz bir şey olduğunu göstermek falan değil. Sadece belli tespitlerde bulunmak ve yaşananlardan toplumsal olarak ders çıkarabilmektir. ‘Milliyetçiler ve MHP, tarihte hiç mi olumlu rol üstlenmedi?’ gibi bir soru da akıllara gelebilir. Türk milliyetçilerinin, bu ülke uğruna, canları pahasına tarih boyunca ifa ettikleri hizmetleri, kimse inkâr edemez. Şimdi geçmişteki siyasi olaylarda milliyetçilere nasıl bir rol verildiğini, milliyetçilerin bu duygularının nasıl manipüle edildiğini, sürecin daha anlaşılabilir olabilmesi açısından başlıca şu başlıklar altında toplayarak anlatabiliriz:
• Cumhuriyetin kuruluşunda milliyetçiler
• 27 Mayıs 1960 darbesinde milliyetçiler
• 12 Eylül 1980 darbesinde milliyetçiler
• 28 Şubat 1997 darbesinde milliyetçiler
Şimdi ilk başlıktan başlayabiliriz.
Cumhuriyetin Kuruluşunda Milliyetçiler
Osmanlı devletinde 24 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyetin ilanını sağlayan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kökleri, 1859’a kadar uzanan “Yeni Osmanlılar” hareketine dayanıyordu. Bu teşkilatlanma, tamamen II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesi için gerçekleştirilmişti. İttihat ve Terakki’yi kuranların tamamına yakını, Jön Türkler’den oluşuyordu. Bu grup içinde milliyetçilik ülküsüyle hareket eden Türkçüler, ön plandaydı. 1920’li yıllara kadar yeni Türk devletinin kurulması için azami gayret sarf eden milliyetçiler, Cumhuriyetin kurulmasından sonra Milliyetçiliğin ana ruhunu oluşturan inanç ve iman duygusundan arındırılmak istenmiştir. Bu arındırmayla sadece Milli-Türkçü olanlar, yeni devletin yapısında daha güçlü yer alırken, Milli-Türkçü-İslami felsefeyi benimseyenler ise yeni devletin yapısından tamamen uzaklaştırılmışlardır.
Milli Mücadele hareketi boyunca ve Cumhuriyetin ilanına kadar geçecek zaman zarfında, sözleri ve hareketleri ile milli, İslami kavramları kullanan, halkın emperyalizme karşı baş kaldırışına İslami değerlerle öncülük eden liderler, yeni devletin kurulmasıyla tam tersi bir yol izleyerek, Müslüman milletin üzerine katı laikçi, batıcı, jakoben bir yapı ile gidilmesini uygun gördüler. Yeni kurulan devletin jakoben kadroları, yürütülen yanlış politika ve uygulamalarla millet-devlet ayırımına yol açmış, milletine yabancılaşmış bir siyasi ekibin, devletin başında yer almasına sebep olmuştur. Bu olay, neredeyse 1859 yılından bu yana devam eden milli mücadele hareketinden, millilik çıkarılarak, iman duyguları boşaltılarak ateizme kapı aralanmış ve özden uzak, şekilci-taklitçi bir batılılaşma gayreti hız kazanmıştır. İslami inançları ağır basan milliyetçiler, tarihi ilk gollerini burada yemişlerdir. Bundan sonra hızla gelişen olaylar, inançlı milliyetçileri, tehlikeli, başka maceralara sürükleyecektir.
Cumhuriyetin ilanından sonra, batılılaşma politikaları doğrultusunda, milli ve İslami değerler arka plana itilmiş, Cumhuriyet rejimi, baskıcı, tek partili, tek ideolojili, Kemalist bir rejime dönüştürülmüştür. Artık devletin içerisinde kurtuluş ve bağımsızlık için canlarını veren, inançlı milliyetçiler, Türkçüler yoktur. Artık devletin içerisinde emperyalist işgalcilere karşı cihat ruhu ile tüm varlıklarını ortaya koyan, feda eden Müslüman Anadolu halkı da yoktur. Devletin içinde dinine, ırkına, milletine yabancılaşmış bir kısım elitist tabaka vardır.
Sistemden saf dışı edilen inançlı milliyetçilerin sığındığı tek yer olan Türk Ocakları ve ona bağlı dergi (Türk Yurdu) ve yayınlar, 1931 yılında kapatılarak susturuldu. 1940’larda Nihal Atsızlar, Alparslan Türkeş’ler hapse atılarak, devamlı korku ve sindirme hareketleri ile milliyetçilere gözdağı verildi. Kısacası 1859’dan 1920’lere kadar milli mücadelenin her sayfasında kahramanca mücadele eden inançlı milliyetçilere, emellerine ulaşıncaya kadar “Kahramanlar” diyerek güç verenler, cumhuriyetin kurulmasıyla onların, sistemin tamamen dışına itilmesini sağladılar. Çünkü, inançlı milliyetçilerin karakterleriyle yeni kurulan devletin yöneticilerinin hareket tarzı, kesinlikle uyuşmayacaktı. O nedenle sistem dışına itildiler ve gözdağı verilerek susturuldu.
27 Mayıs 1960 Darbesi ve Milliyetçiler
1930’lu ve 1940’lı yıllarda inançlı milliyetçilerin sistemden tamamen uzaklaştırılıp çeşitli cefalar çektirilmesinden sonra ülkedeki çok partili yeni dönem, Kemalist güçlerin ve katı laikçi kesimlerin pek hoşuna gitmemişti. Türkiye’nin 1944’te ABD’nin yörüngesine girmesiyle birlikte milli şef, istemeye istemeye çok partili döneme yeşil ışık yakmak zorunda kaldı. 1920’den bu yana rejim, ilk defa halkın karşısına birden fazla partiyle çıkıyor, yılların hesabının sorulabilmesinin yolu açılmış oluyordu. Hesap sorulmuştu. CHP, iktidardan uzaklaştırılmış, yerine, yine onun içinden doğan küçük bir grubun kurduğu Demokrat Parti (DP) iktidar yapılmıştı. Demokrat Parti’nin halkla kucaklaştığını, Anadolu insanının devlette yer almaya başladığını gören statükocu Kemalist güçler, inançlı milliyetçileri tekrar okşamaya başlamışlar ve piyasaya sürmeye karar vermişlerdi.
20 Temmuz 1948’de kurulan Millet Partisi, Mareşal Fevzi Çakmak, büyükelçi Enis Akaygen, tarihçi Hikmet Bayur, General Sadık Aldoğan ve arazi sahibi Osman Bölükbaşı gibi isimleri barındırıyordu. Kemalist düşüncede olan Hikmet Bayur, partinin genel başkanlığına getirildi. Ancak partinin programı tamamen Milli-İslami değerlere bağlı olarak hazırlanmıştı. Millet Partisi’nin fahri genel başkanı, partinin gerçek fikir babası Mareşal Fevzi Çakmak, 10 Nisan 1950’de vefat etti. Fevzi Çakmak’ın vefatı, milleti sarsmıştı. Anadolu halkının onu dini duygularla kucaklayıp, bağrına basması, rejimi korkutmuştu. Nihayet 27 Ocak 1954 tarihinde mahkeme kararıyla dine dayalı bir cemiyet olduğu gerekçesiyle Millet Partisi (MP) kapatıldı. Kaderin cilvesine bakın ki Milli Mücadele’nin en büyük kahramanı, tek mareşali Fevzi Çakmak’in kurduğu parti, “İslamcı” olduğu gerekçesiyle rejim tarafından kapatılıyordu. Milli Mücadele’nin diğer önemli kahramanı Kazım Karabekir Paşa da ömrünün son yıllarını çeşitli ithamlara maruz kalarak, gizli servisin gözetim ve takibatı altında, “hain” muamelesi ile geçirmişti.
27 Ocak 1954’te Millet Partisi kapatılınca, yerine Cumhuriyetçi Millet Partisi (CMP) kuruldu. Partinin başına geçen Osman Bölükbaşı’nın 10 Şubat 1954 tarihinde açıkladığı parti programında, din ve vicdan hürriyetinden bahsediliyordu. 1954 yılında girdiği ilk genel seçimlerinde % 4,8 oy aldı ve Kırşehir’den 5 milletvekili çıkardı. Ancak Demokrat Parti, bu duruma kızarak Kırşehir’i ilçe yaptı. 16 Ekim 1958 tarihinde CMP, Cumhuriyetçi Köylü Partisi’yle birleşerek Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) oldu. Tamamen Demokrat Parti iktidarı ile uğraşıp, onu yerden yere vuran CKMP, tam da darbecilerin ve İsmet İnönü’nün beklediği gibi hareket ediyordu. CKMP, bu hareketini 27 Mayıs 1960 darbesine kadar götürdü. Sistem, inançlı milliyetçileri, darbe yapılana dek DP karşısına çıkardığı gibi, 27 Mayıs darbesinde de onlara aktif rol verecekti.
CKMP, 27 Mayıs darbesine çok açık destek verdi. Alparslan Türkeş, darbe yapan askeri gücün içerisindeki en kudretli albaydı. Darbe sonrası kurulan kurucu mecliste, CKMP’ye 25 üyelik, ayrıca bir de bakanlık verildi. Bakan olarak da Ahmet Tahtakılıç atandı. Oluşturulan Milli Birlik Komitesi’nin içerisinde 38 kişilik bir subay grubu vardı. DP’ye karşı ordu içerisindeki milliyetçi-solcu-batıcı-laikçi tüm kesimler birleştirilmişti. Siyasi arenada ise CHP-CKMP gibi partiler, DP’ye karşı darbenin yanındaydı. MBK içerisinde yer alan 38 subaydan 14’ü, Albay Alparslan Türkeş’e bağlı milliyetçilerden oluşuyordu. Cuntacılar, komiteciler, darbe sonrası yeniden gerçek niyetlerini ve eski hesaplarını gün yüzüne çıkarmaya başladılar.
27 Mayıs askeri darbesinin başı Cemal Gürsel ile katı laikçi, statükocu kurnaz politikacı İsmet İnönü, kafa kafaya vererek, darbeden 5,5 ay sonra, Milli Birlik Komitesi’nin içinde yer alan milliyetçileri yani Alparslan Türkeş ve 13 arkadaşını Milli Birlik Komitesi’nden atarak, yurt dışına sürgüne gönderme kararı aldılar. Türkeş’in kapısını kırarak içeri giren havacı subay, Türkeş’e sürgün mektubunu tebliğ ediyordu. Aynı zamanda ordudan da atılan Türkeş ve 13 arkadaşının acılarla dolu sürgün hayatı başlamış oluyordu. Komitecilerin içerisinde yer alan önemli bir kesim, sürgünle yetinmiyor, bilhassa Haydar Tunçkanat ve arkadaşları, Türkeş ve arkadaşlarının derhal kurşuna dizilmesini istiyordu. Milli Birlik Komitesi’nin sürgüne gönderilen milliyetçi üyeleri ve emekli subay olan isimler ve gönderildikleri ülkeler şöyleydi. Alparlan Türkeş, Hindistan-Yeni Delhi. Orhan Erkanlı, Meksika. Orhan Kabibay, Belçika-Brüksel. Münir Köseoğlu, Stockholm. Mustafa Kaplan, Lizbon. Muzaffer Karan, Oslo. Şefik Soyyüce, Kopenhag. Fazıl Akkoyunlu, Afganistan-Kabil. Rıfat Baykal, İsrail-Tel-aviv. Dündar Taşer, Fas-Rabat. Numan Esin, İspanya-Madrid. İrfan Solmazer, Hollanda-Lahey. Muzaffer Özdağ, Japonya-Tokyo. Ahmet Er, Libya.
Milliyetçi 14’lerin sürgün kararının arkasındaki CHP yanlısı, katı laikçi, Kemalist basın, onları vatan haini ilan ediyordu. Abdi İpekçi bile ‘Onlar faşist bir diktatörlük peşindelerdi’ diye keskin bir şekilde yargılıyordu. Milliyetçiler, cumhuriyetin ilan edildiği dönemde olduğu gibi yine manipüle edilmiş, yönlendirilmiş ve sonunda kenara atılmışlardı. 27 Mayıs Darbesi’nin ardından, darbecilerin kurduğu düzmece mahkemeler tarafından Menderes, Polatkan ve Zorlu idam edilmişti. Alparslan Türkeş idama karşıydı; ama darbenin gerçek niyetini de artık anlamıştı. Kaldığı Yeni Delhi’den, dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e 7 Eylül 1961’de mektup yazarak, idam kararına itiraz ediyordu. Ama bu mümkün değildi. Karar verilmiş, hedefe kilitlenilmişti. 14’lerin sürgün hayatı, 815 gün sürdü. Nihayet 22 Şubat 1963’de Alparslan Türkeş yurda dönmüştü. Ancak İslami söylem ve hareketler yasaklandığı gibi, Türk milliyetçiliği fikri de yasaklar içerisinde yer alıyordu. Katı laikçi, Kemalist güçler, inançlı Anadolu insanını sistemden uzaklaştırmayı her dönemde çeşitli oyuncularla başarabiliyordu. Bu dönem yine başarılmıştı.
12 Eylül 1980 Darbesi ve Milliyetçiler
1920-1950 döneminde çok büyük sıkıntılar çeken milliyetçiler, buna rağmen 1960 darbesine doğru yine Statükocu-Kemalist güçlerle işbirliğine gitmişlerdir. Milli Mücadele hareketinin tamamlanmasından sonra olduğu gibi, 27 Mayıs 1960 darbesinin gerçekleştirilmesinde de önemli rol ve görevler üstlenen milliyetçiler, bu hareketlerin ve dönüşümün gerçekleştirilmesinden sonra yine ağır darbeler alarak sistemin dışına itildiler. 1960 darbesinden sonra tekrar sistem dışına itilen milliyetçiler, 12 Eylül 1980 darbesine doğru SSCB’ye karşı, ABD-NATO çizgisinde hareket edecek bir milliyetçi akım için Türk Milleti’nin yönlendirilmesi maksadıyla tekrar manipüle edildiler. 31 Mart 1965 tarihinde Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne giren Alparslan Türkeş ve arkadaşları, bu defa 12 Eylül 1980 darbesine kadar sürecek planlamadaki yerlerini aldılar. Ülkemizdeki Kemalist, statükocu güç, ABD-NATO kaynaklı devlet yönetiminin bir parçası halinde, ülkemizi, SSCB’nin Komünist ideolojisine karşı koruma ve kollama görevini, milliyetçilik ülküsü adı altında Alparslan Türkeş ve arkadaşlarına tevdii etmişti.
8-9 Şubat 1969 tarihinde Adana’da yapılan CKMP tarihi büyük kurultayında partinin adı ‘Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)’, amblemi ise üç hilal olarak belirlenmişti. Artık bu tarih itibariyle devletin ve milletin Komünizm’den korunma görevi, milliyetçi harekete ve onun bağlı gençlik örgütlerine verilmiş, asker, polis, istihbaratçı el ele, kol kola bunu gerçekleştireceklerdi. Karşı tarafa yani sol kesime ise “Faşizm ve emperyalizmle savaş görevi” verilmişti. Milliyetçi ve ülkücü hareket “tek devlet, tek millet, tek ordu” sloganlarıyla hareket ediyordu. Devletin tam bir kurumsal kolu gibi hareket edip güçlü devlet, güçlü ordu, güçlü millet olgusunu ve “Ordu-Millet el ele” vurgusunu devamlı işliyordu. 1969 yılından 1980 yılına kadar gelen ideolojik çatışma ve kavgadan, korkunç derecede acı bilançolar ortaya çıkmıştı. Bu dönem zarfında hükümetlere verilen muhtıralardan da belirli ölçüde nasibini alan milliyetçiler, buna rağmen yine de devletin, ordunun ve milletin “yegane savaşçısı” durumundaydı. İleri derecede devletine, milletine, ordusuna bağlıydılar. Dehşetli acı, işkence, sakat kalma, ölümlere rağmen canını ortaya koyuyordu milliyetçiler. Bu inanç uğruna, milliyetçi, ülkücü camiadan 75 157 insanımız, birinci derecede etkilendi ve ağır yara aldı.
• 2 013 ülkücü öldürüldü.
• 6 728 ülkücü sakat kaldı veya yaralandı.
• 23 043 ülkücü cezaevlerinde tutuklandı, hüküm giydi.
• 2 651 ülkücü yurt dışına kaçmak zorunda kaldı.
• 40 722 ülkücü fişlenerek devlet kademelerinden uzak tutuldu.
 12 yıl boyunca devleti, orduyu, milleti koruma göreviyle korkunç bir savaşın içine çekilen milliyetçi, ülkücü kesimden 9 genç insan, askeri mahkeme kararlarıyla idam edildi. Yine Askeri mahkeme kararları, güvenlik güçlerinin uygulamaları, cezaevlerindeki zulüm ve işkencelere dayanamayan 29 genç ülkücü de oralarda hayatını kaybetmişti. Devlet gücü gibi savaş sahasına itilen milliyetçi-ülkücü camia, 12 Eylül 1980 darbesiyle bu defa terörist ve devlet düzenini silah zoruyla yıkmaya kalkışmak suçuyla ağır ithama tabi tutularak sistem dışına itiliyordu. Hareketin liderleri bile ağır ithamlarla, idamla yargılanıp yıllarca cezaevlerinde yatırıldı.
Askeri cezaevlerinde ülkücülerin, gördükleri ağır işkence ve ithamlar karşısında korkunç derecede psikolojileri bozulmuş, bazıları burada ölmüş, bazıları sakatlanmış ve genç yürekler paramparça edilmişti. Ordunun en derin savunucusu ve koruyucusu durumundaki milliyetçi, ülkücü harekete karşı, ordudan gelen ağır işkenceler, ithamlar, yargılanmalar, aşağılamalar, bu kesimin beyinlerinde derin izler ve acılar bırakmıştı. Cumhuriyet tarihimiz boyunca üçüncü kez bu camia manipüle edilerek oyuna getirilmiş ve sonra da mağdur bırakılmıştı.
28 Şubat 1997 Darbesi ve Milliyetçilik
12 Eylül’de büyük bir darbeyle alt üst olan Milliyetçi–Ülkücü hareket, tam bir çıkmazın içine düşmüştü. Cezaevlerinden çıkan hükümlü ülkücüler, fişlenip dışlanan ülkücüler, ayaklarının üzerinde durabilmek için her yolu deniyor ve çıkış yolu arıyordu. Kimi badigardlığa, kimi mafyalaşmaya, kimi ise güvenlik güçlerinin ve istihbarat birimlerinin elinde oyuncak olmaya mecbur kalıyordu. Hele hele yurtdışına kaçan ülkücülerin bir kısmı, CIA, MOSSAD, MİT ve Bulgar istihbarat örgütlerinin birer maşası haline gelmişlerdi. Her türlü Avrupalı mafya örgütlerinde yer almaya mecbur bırakılmışlardı.
Ülkemiz içinde ve dışında yer alan PKK terör örgütüne karşı oluşturulan özel hareket birliklerinin içinde bile, bu gençlerimizden istifade edilmişti.
28 Şubat darbesiyle, ülkede irticaya karşı mücadele adı altında oluşturulan kanuni veya kanunsuz birçok oluşumda ülkücü, milliyetçi gençlere yer verilmiş, inançlı ülkücülerle, inançları zayıf maceracı gençler ayrılarak ülkücü gençliğin içerisine tekrar nifak tohumları ekilmişti. Başörtüsü mücadelesinde veya irticacı denilen toplum katmanlarının içerisinde MHP’li aileler veya ülkücü milliyetçi insanların eş ve çocukları da mevcuttu. Darbecilere göre eşi veya kızı başörtülü olan milliyetçiler, “ulusal güvenliğe uygun olmayan” kişilerdi. Hele hele çocukları İmam-Hatip Liseleri’nde okuyan veya kendisi İmam-Hatip Lisesi’nden mezun olan milliyetçiler de devletiyle karşı karşıya bırakılmıştı.
Milliyetçilikten Ulusalcılığa
28 Şubat 1997 darbesinden itibaren milliyetçiler, artık ayrışmaya tabi tutulmuş, bu kavramın içinden “milli” duygular arındırılarak “Ulusalcılık” kavramı piyasaya sürülmüştü. 1942 yılından bu yana aktif bir milli, manevi duygu hareketini bünyesinde oluşturan milliyetçiliğin içinin boşaltılmasıyla, vatanı, milleti, devleti için gözünü kırpmadan canını ortaya koyabilen, bu gücünü de imanından alan bu kesime, yeni bir kavram giydirilerek, manevi duygularından arındırılmak istenmiştir.
Sadece ırkçılık ön plana çıkarılarak yeni bir ideoloji oluşturulmak istenmiş, eski solcular ve Türkçü milliyetçiler el ele kampanyası başlatılmak istenmiştir. Ordudan emekli olan koskoca paşalar, yazılı ve görsel basın karşısına geçerek “MHP, acaba mukaddesatçılığa soyunarak yeşil bayrağı mı eline alacak, yoksa ulusalcılığa soyunarak Türk bayrağını mı eline alacak, bunu görmek istiyoruz” gibi oldukça saçma, korkunç ve cahilce, bilinçsiz sözler sarf etmişlerdi. En hızlı Maocu, Abdullah Öcalan’ın iyi dostu Doğu Perinçek bile ‘Biz MHP ile ulusalçılık konusunda aynı saftayız’ diyebiliyordu. 2007 yılı içindeki cumhurbaşkanı seçimi krizinde, 367 krizinde, “eşi başörtülü cumhurbaşkanı istemiyoruz” yaygarasında sokaklara dökülen sözde cumhuriyetçilerin mitinglerine çekilmek istendi ülkücü milliyetçiler. Çok acımasız ve ölümlü provokasyon eylemlerine çekilmek istendiler. Temel gerekçe yine 60 yıldır olduğu gibi “devlet, cumhuriyet elden gidiyor” yaygarasıydı.
Devlet Bahçeli Geçmişi Sorguluyor ve Hesap Soruyor
‘Devlet, cumhuriyet, rejim, laiklik elden gidiyor’ diyerek ortalığı kaosa sürüklemek isteyen oyunculara, özellikle emekli asker ve emekli yargı mensuplarına, MHP lideri Devlet Bahçeli gerekli cevabı veriyor ve ülkücü, milliyetçi gençliği, bu provokasyonlara alet olmamaya davet ediyordu. Son dönemde yapılmak istenen birçok gayri meşru eylemlerden de gençliğimizi uzak tutmayı başarmıştı Bahçeli. Türk Silahlı Kuvvetlerinin 27 Nisan’da vermiş olduğu muhtıranın içeriği de, tıpkı millette olduğu gibi, MHP camiasında da düş kırıklığı ve derin manevi yaralar açmıştı. Hiç bir yere koyamamış, mantığa sığdıramamış, TSK’ya yakıştıramamış ve anlayamamışlardı MHP’liler bu muhtırayı.
22 Temmuz 2007 seçimlerinden önce tüm “ulusalcı” camia, CHP ve MHP’yi işbirliği içinde gösterdi ve seçim sonrası iki partinin koalisyon yapacaklarını söyledilerse de MHP, bu seçimlerden gerekli mesajı almıştı. Seçim sonrasında 367 saçmalığından ülkeyi kurtarmaya, cumhurbaşkanlığı seçimindeki gereksiz düğümleri çözmeye özen göstermiş ve Anadolu insanının yüreğine su serpmişti MHP.
Sayın Devlet Bahçeli, 5 Şubat 2008 tarihinde TBMM’deki grup konuşmasında tarihi bir açıklama yaparak, adeta 60 yıldır süregelen oyunların farkında olduklarını, her şeyi bildiklerini ve gördüklerini anlatıyordu. MHP’lileri ulusalcı kategoride görenlere, millet ile MHP’yi karşı karşıya getirecek tuzaklar kuranlara, ülkücüleri provokasyona itmeye çalışanlara, mukaddesatçılıkla, milliyetçilik arasında tercihe zorlayanlara, yıllardır ülkücüleri devlet adına yönlendirip sonunda çöp sepetine atan darbecilere, aşağıda yazılı şu tarihi cevabı vermiş ve gerçek anlamda hesap sormaya başlamıştır.
Darbeler sonrası Askeri Sıkıyönetim Mahkemeleri’nde verilen haksız ağır hükümler, askeri cezaevlerinde reva görülen acı ve işkenceler, haksız yere idamlar, zerre kadar kuşku duyulmadan fişlenen ülkücülerden, şimdilerde hükümetin kaldırmaya çalıştığı “Üniversitelerdeki başörtüsü yasağını” savunmaları isteniyordu. MHP ise açık bir tavırla yasağa karşı çıkıyor ve başörtüsüne özgürlük talep ediyordu. Emekli askerlerin kurduğu dört ayrı dernek, üzerinde “tarifsiz düş kırıklığımızla’’ yazan siyah çelengi, MHP Genel Merkezi’nin önüne koymak ve partiyi protesto etmek istemişti.
1930’larda, 1950’lerde, 1960’ta, 1980’de, 1997’de defalarca “tarifsiz düş kırıklığı” yaşayan milliyetçiler, milletten kopuk kesimlere bu defa tokat gibi cevap veriyor, “Bismillah, Allah-ü Ekber” nidalarıyla çelengi yere çarparak param parça ediyor, protestocu askerleri geldiklerine pişman edercesine kovalıyorlardı. Bu durum, Cumhuriyet tarihi boyunca, milliyetçilerin “Devletin darbeci-statükocu” kesimiyle olan ilişkileri bakımından miladi bir önem taşımaktadır. Bu, tarihi bir hesaplaşma ve kırılma noktasıdır.
Devlet Bahçeli, 5 Şubat 2008 tarihli TBMM, MHP grup toplantısında yaptığı celal ve hiddet dolu konuşmada, din ve demokrasi karşıtlarını, darbe özlemcilerini, işbirlikçileri adeta tokatlıyordu: “Yüreği vatan ve millet sevgisi ile çarpan parti mensuplarımıza, Atatürk’ü ve Cumhuriyeti hatırlatacak kadar küstahlaşan bu mihrakların arasında, çeyrek asır önce, ülkemizdeki demokratik rejimi değiştirmek için fırsat kollayanlar ile Cumhuriyetin yıkılmasını derinden derine planlayanların bulunuyor olması, eski ve yarım kalmış hesapların ve kinlerin tekrar ortaya çıkartılmak istendiğinin bir işaretidir. Üniter ve milli devlet yapısının parçalanması gibi, Cumhuriyetimizi temelinden sarsacak ağır tehditlerin kapımızda olduğu bu süreçte; Cumhuriyet rejimi ve laik devlet düzeni adına kaygılar vehmederek, demokrasi karşıtı arayışa yönelenlerin, sanki MHP ile gizli veya açık bir mutabakat ve gönül birliği içindeymiş gibi hayal kırıklığına uğradıklarını beyan etmeleri, anlaşılır bir durum değildir. Bilinmelidir ki devletimizin ve milletimizin temel değerlerini korumayı bir siyasi proje olarak ortaya koymuş MHP’yi, hiç kimsenin Cumhuriyet veya laiklik karşıtı olarak suçlaması veya bu kavramları öğretmeye kalkışması kabul edilemez bir hezeyan ve küstahlıktır.”
Bahçeli şöyle sürdürüyor konuşmasını: “Türk milliyetçileri, aziz Cumhuriyetimizin büyük tehditlere maruz kaldığı karanlık yıllarda, gözlerini kırpmadan mücadele ederken ve bu mücadelenin akabinde, en ağır haksızlıklara uğrarken, bu gün, milliyetçi hareketten devlet adına tavır bekleyenlerin, o günlerde hangi görevlerde bulundukları ve milliyetçi gençlere hangi gözle baktıkları, bizce çok iyi bilinmektedir.”
MHP’yi, milliyetçileri, milliyetçilik-mukaddesatçılık arasında tercihe iten ve milliyetçilik değil ulusalcılık kavramını kullanmaya zorlayan kesimlere hitaben MHP lideri Bahçeli, şunları söylüyor. “Bedeli kanla ödenerek Büyük Atatürk’ün önderliğinde kurulmuş Cumhuriyetimizin Başkenti Ankara, iki önemli tepe üzerinde sembolleşmiştir. Bunlardan biri, devletimizi kuran ve milletimizi kurtaran aziz Atatürk’ün naaşının bulunduğu Anıtkabir’i barındıran Anıttepe, diğeri ise inanç hürriyetimizin ve manevi değerlerimizin sembolü olan bir mabedi barındıran Kocatepe’dir” diyerek şunları kaydetti: “MHP, kimseyi asla bir tercihe ve taraf olmaya zorlamadan, her ikisini de en yüksek seviyede benimseyen ve temsil eden, bu değerler arasındaki bu rabıta ve bağın kopartılmasına asla izin vermeyen duruşu ile Anıttepe ile Kocatepe arasına çekilmiş, çelikten bir halattır. Milliyetçi Hareket, din ve vicdan özgürlüğünün, laikliğin teminatı, savunucusu ve koruyucusudur. Partimiz bu değerleri yalnızca savunmanın da ötesinde, birbirleri ile bir terkip oluşmasını arzulamaktadır. Bu yapının yıkılmasına da, istismarına da, çatıştırılmasına da izin vermeyecektir. Türk Milliyetçilerine, Atatürk’ü, Cumhuriyeti ve laikliği veya samimiyetle bağlandığımız inançlarımızı öğretmek veya hatırlatmak, kendi yanılgılarını ve ön yargılarını milliyetçiliğin bir kusuru gibi dayatmak, hiç kimsenin haddi ve hakkı değildir. Milliyetçi Hareket’e gönül vermiş aziz vatandaşlarımızın ve Türk Milliyetçileri’nin, kimseden milli tarihimizi ve kutlu değerlerimizi öğrenmeye ve onlardan akıl almaya asla ihtiyacı yoktur.’’
Sonuç
Defalarca ideolojik amaçlar için istismar edilmiş olan MHP’nin lideri Devlet Bahçeli, 2002’de, ülkenin başına çorap örmek isteyen işbirlikçilerin oyununu, 3 Kasım seçim resti ile bozmuştu. 2007 yılında ülkeyi kaosa sürüklemek isteyen kesimlerin cumhurbaşkanı seçimini tıkaması karşısında, gerçekten milli bir tavırla Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olmasını sağlayan siyasi lider de Devlet Bahçeli’dir. Üstelik bunu Başbakan Erdoğan’ın bile Gül’ü aday gösterme konusunda “U” dönüşüne geçtiği bir dönemde yapma cesaretini gösterebilmiş ve demokratik sürecin devamını sağlamıştır. Şimdi de ta 1961 yılında alınan “Derin Karar” çerçevesinde, Anadolu çocuklarının cahil bırakılmasını amaçlayan başörtüsü yasağını kaldırma iradesi ile de yine büyük bir çıkış yapmaktadır. Devlet Bahçeli, yıpranan ve güven kaybeden klasik politikacı gibi davranmıyor. Görünen o ki Devlet Bahçeli, “Yüksek siyaset” yapıyor. Küçük parti politikası değil, büyük “Devlet” siyaseti takip ediyor. Bu tutumuyla da her türlü övgüyü hak ediyor.
MHP, yani milliyetçi, ülkücü hareket artık amacını, ülküsünü daha net ve açık bir şekilde her kesime ilan etmektedir. Geçmişte; vatan, millet, bayrak adına göreve çağrılıp, her alanda görev verilen gençlere, daha sonra acımasızca reva görülen muamelelerin hesabını sormaktadır. MHP, her şeyin farkında olduğunu ilan etmiştir. Milliyetçiliğin sınırlarını çizmiş ve içini, vatan, bayrak, millet kavramlarıyla birlikte, mukaddes değerlerle de bir kez daha doldurmuştur. Artık bu hareketin, devlet-millet çatışmasında kullanılamayacağı, en açık şekilde ifade edilmiştir. Laiklik, cumhuriyet gibi kavramları istismar ederek milliyetçiler eliyle mukaddes değerleri etkisiz hale getirmek ve ülkemizi ABD-NATO yörüngesinde tutmak için mücadele edenlere MHP tarafından gerekli cevap verilmiştir.
 
  Moderatöre Bildir   194.27.165.10
Add This Thread To:
 
Sayfa: [1]
  Yanıtla  |  Haberdar et  |  Anket ekle  |  Bu Konuyu Gönder  |  Yazdır  
  Konuyu Sil  |  Kilitle  |  Konuyu sabitle  |  Takvime ekle  |  Seçilenleri sil  
Gitmek istediğiniz yer:  

+ Hızlı Cevap
Hızlı cevap'ı kullanarak hemen mesaj gönderebilirsin. Gülümseme ve kod kullanabilirsiniz.

Site Map1 | Site Map2 | Site Map3 | Arşiv | Wap1 | Wap2 | Wap Forum | XML | Rss
  Powered by SMF 1.1.4 | SMF © 2006, Simple Machines LLC
Seo4Smf v0.2 © Webmaster's Talks
 
 
  Bugün 1 ziyaretçi (3 klik) kişi burdaydı!
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol